Coğrafi konumuyla Türkiye’nin kaydedilmiş mevsimsel en sıcak günlerini yaşayan bir 15 Temmuz günü,

herkesin birbiriyle barışık yaşadığı bir çözüm sürecinin meyvelerini alma zamanıydı 15 Temmuz.

Uzun zamandır karakol baskınları haberlerinin gelmediği, şehit ve çatışma haberlerinin yapılmadığı huzur ve kardeşlik ikliminin dahada ısıttığı bir sıcak geceydi 15 Temmuz.

Uzun yıllardır kaderine terkedilmiş bir bölgenin, yatırım görmemiş bir bölgenin tam pastadaki yatırım diliminin eşit ve adil bir şekilde yararlandırıldığı bir huzur ortamında girdiği bir 15 Temmuz.

Bu ortam ve huzur içerisinde yaşam elbette bazı kan emiciler ve projeciler için sonlarının geldiğini anlamaları açısından olumsuz bir durumdan ibaretti. Çünkü yıllardır bu kaotik ortamın tüm meyvelerinden beslenen bir kesim vardı.

15 Temmuz gecesi işte bu kesim ve Askeri ayakları tarafından düğmeye basılmış, kolluk kuvvetleri kıyafetleriyle her biri gözü dönmüş birer canavara dönüşmüş, Ülkeyi kan gölüne çevirmenin ilk adımını atmışlardı.

İLK DEĞİL AMA EN KANLISI!

Türkiye Cumhuriyeti o güne kadar ki 93 yıllık tarihinde hatta Osmanlı döneminden beri sürekli Askeri müdahalelerin yapıldığı, bir çok askeri vesayet odaklı darbelere maruz kalmıştı.

15 Temmuz darbe girişiminin diğerlerinden farkı Askeri müdahalelere neden olacak ne bir sıkıntılı ortamın varlığıydı ne de bugüne kadar yapılmış hiçbir darbe girişiminde Devlettin savunma için kullandığı uçakların, silahların, tankların sivillere karşı kullanılmamış olmasıydı.

Bu nedenle 15 Temmuz Askeri müdahalesinde bunların tamamı halka karşı kullanılarak 251 insanın Şehit ve binlerce insanın Gazi olmasına neden olmuştu. O yüzden tarihteki en kanlı darbe girişimi olarak tarihteki yerini aldı.

GÜLPINAR: DARBE DEĞİL BİR İŞGAL PLANIYDI!

Dönemin Şanlıurfa Ak Parti Milletvekili ve AB Uyum Komisyonu Başkanı Mehmet Kasım Gürpınar O kara geceyi şöyle özetlemişti:

“ O gece Ankara’da ailece bir yerde misafirlikteydik. arkadaşlarımızla sohbet ederken darbe yapıldığına dair bir telefon geldi.

Hemen ordan kendi imkanlarımla TBMM’ne geçip genel kurul salonunda bir kaç Milletvekiliyle beraber sıralarımıza oturup beklemeye başladık.

Çok geçmeden Uçaklar tarafından meclise ilk bomba atıldı. Meclis amirleri tarafından meclisin bodrumunda bulunan sözde sığınaklara indik. İsmi sığınak ama kalorifer kazanının olduğu hiç bir özelliği olmayan bir bodrumdu.

Allah muhafaza eğer o yöne bir bomba atılsa koruyucu hiç bir yönü olmayan bu bodrumdan kurtulma şansımız olmayacaktı.

Halkın oylarıyla seçilmiş, meclise gönderilmiş milletvekillerine bomba atmak tarihte hiçbir savaş döneminde gerçekleşmemişti.

Onun için bu sıradan bir Darbe değil Türkiye Cumhuriyetini İşgal etme planıydı.”