Yazılacak gibi değil. Elim klavyeye gitmiyor. Nereden, nasıl başlayacağımı da bilmiyorum. Kalbin sıkışıyor, yüreğim kanıyor…

İsyandayım!

Televizyon ekranına, sosyal medyadaki görüntülerine bakamıyorum, gördüklerim karşısında yaşamaktan utanıyorum.

Böyle bir yaşama lanet okuyorum…

Pandemi, orman yangını, sel felaketi derken, depremle hayatımız altüst oluyor.

Son beş yılda dünyanın felaketini yaşıyoruz…

Adeta acıda sınanıyoruz…

Sabahın dördünde 7.7 şiddetinde depremle uyanıyoruz...

Sonra 7.6…

Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman yerle bir oluyor…

On binler, yüzbinler göçük altında kurtarılmayı bekliyor…

Dayanılır gibi değil!

Biliyorum, tüm ülke ağıtta…

Çaresiz gözyaşı döküyorlar…

Yazılarımda hep bilimden, fenden; bilimin, bilginin ne kadar önemli olduğundan bahsediyor; hangi konuda yazı yazsam konuyu bilime, fenne getiriyor, toplumun bilinçlenmesine küçükte olsa bir katkı sunmaya çalışıyorum.

Aslında depremi anlatmaya çalışıyorum!

Ya da doğa afetlerini…

İnsanlar göçük altında, kurtarılmayı bekliyor…

“Yardım edin!” çığlıkları…

Kocaman bir bölge…

Milyon nüfus…

Köyler, kasabalar, ilçeler, iller, büyük şehirler…

Nasıl kurtarılacak?

Yardım eli nasıl uzatılacak?

Yaralar nasıl sarılacak?

Deprem öldürmez, binalar öldürür!

Bakın büyük şiddette oluş depremlere:

1-) Şili Depremi (1960)

Şiddeti: 9.5

Süresi: -

Ölü sayısı: 3 bin

2-) Alaska Depremi (1964)

Şiddeti: 9.2

Süresi: 4.38 dakika

Ölü sayısı: 131

3-) Endonezya Depremi (Sumatra Adası) (2004)

Şiddeti: 9.1

Süresi: 8.3 - 10 dakika

Ölü Sayısı: 23 binden fazla

4-) Japonya (Tohoku) Depremi ve tsunamisi (2011)

Şiddeti: 9.0

Süresi: 6 dakika

Ölü sayısı: 15 bin 900

5-) Rusya (Kamçatra) Depremi (1952)

Şiddeti: 9.0

Süresi: -

Ölü sayısı: 0

6-) Şili Depremi (2010)

Şiddeti: 8.8

Süresi: 3 dakika

Ölü sayısı: 723

7-) Küba (Jamaika) Depremi (2020)

Şiddeti: 7.7

Süresi: -

Ölü sayısı: -

Rakamlardan da anlaşılacağı üzere depreme hazırlıklı olmak ile ölüm arasında bir paralellik var.

Ne kadar depreme hazırlık o kadar az ölüm!

Depremin en çok olduğu ülke Japonya!

Onlara deprem vız geliyor…

Yedi ve üstündeki depremler bile sıradan…

Ölüm yok, yıkım yok, hasar yok…

Bizler, depreme; kader, alın yazısı, mukadderat diyoruz… 

Tanrının bizi cezalandırdığını düşünüyoruz.

Ya da bir işaret!

Deprem ülkesiyiz…

Üçüncü Jeolojik Zamanın başında Anadolu’nun büyük bir bölümü kara haline gelmiştir.

Dördüncü Jeolojik Zamanda Türkiye aşağı yukarı bugünkü görünümünü almıştır.

Genç bir kara parçasıdır Türkiye, hala oluşum halindedir. Yer hareketleri sürmektedir.

Deprem değil binalar öldürür…

Değil bilim adamları, din adamları bile isyandalar…

İlahiyatçı Nihat Hatipoğlu bile kader, mukadderat anlayışına isyan etti ve şöyle dedi: “Bu yapıların iznini veren, kolonları kıran, yanlış malzeme kullanan, katil hükmündedir İslam dininde, zalimdirler.

Bilim adamlarının, işin uzmanlarının sözü, bizim için dini bir emir gibidir. Geçmişte dinlemediğimiz için bunlar başımıza geldiyse buna kader demeyeceğiz. Kader bu değil. Kader akıllı düşünmektir. Kader tedbir almaktır. ‘Akıldan daha büyük tedbir yoktur’ diyor sevgili peygamberimiz.

Bir yıllık binalar yıkılıyor. Demek ki hile hurda var. Bunların hesabını öyle bir sormalıyız ki bir daha böyle bir şeye tevessül edemesinler.

Nihat Hatipoğlu doğru söylüyor.

Bilim adamları ne diyor ise odur!

Depremler değil binalar öldürür!