Hristiyanlık, misyonerlik teşkilâtı ve dîni yayma heyecanı bakımından bir dinamizme sahiptir. Ancak onların fedakârlık gibi gözüken bütün çalışmaları, kendi dindaşlarının yaptığı sömürü, yıkım ve talanların önünü açıp devletlerinin nüfuz alanını genişletmek gibi siyâsî ve iktisâdî maksatlarla karışıktır.

Nitekim tarih boyunca, ücret mukâbili günah çıkarıp mensuplarını sömürmek başta olmak üzere, muhtelif gelirler sayesinde zenginleşen kilise, ayrıca bu parayı yahudî tefeciler eliyle nemâlandırmış ve devasa bir ekonomik güce ulaşmıştır.

Yine Hristiyanlık, bir merhamet dîni olduğunu iddiâ eder. Lâkin Hristiyan Haçlı ordularının girdiği coğrafyalarda yaptığı yıkım, talan ve yağmalar, merhamet yerine kan ve gözyaşından başka bir şey getirmemiştir. Bunu görmek için, bugün bile hristiyan devletlerin sömürdükleri mazlum ve muzdarip coğrafyalara bakmak kâfîdir. Yani Hristiyanlığın dinamizmi, insanlığın huzurunu değil, dâimâ kendi menfaatini hedeflemiştir. Zira kapitalist zihniyetin tesiri altındadır.

Ayrıca hristiyan misyonerlerin yaptığı, kepçeyle alıp çay kaşığıyla ikram etmek ve bir eliyle yaralayıp diğer eliyle tedavi eder gibi yapmak kabîlinden, riyakârca bir aldatma hareketinden ibarettir.

AFRİKA’DA MİSYONERLİK FAALİYETLERİ
Afrika’da Hristiyanların kurmuş olduğu hastahanelerle ilgili olarak Burkina Fasolu Dr. Halid Sânâ’nın naklettikleri, oradaki misyonerlik faaliyetlerinin hangi metotlarla icrâ edildiğine dâir çarpıcı bir misaldir. Dr. Halid Sânâ şöyle diyor:

“Batılı devletlerce desteklenen söz konusu hastahanelerde Müslüman hastalara iki resim gösteriyorlar. Biri Mesih diğeri de Hazret-i Muhammed diye.

«‒Şayet Muhammed’e inanmaya devam edersen hastalığından kurtulamayacaksın!» deniyor. İyileşmesi için de gereken tedaviyi başlatmıyorlar.

Ne zaman ki «Beni hastalığımdan ancak Mesih kurtarabilir.» şeklinde inanmaya başladığını söylerse, gereken tedaviyi başlatıyorlar. Hasta iyileşince de:

«‒Gördün mü, Muhammed hastalığını gideremedi ama senin imdadına Mesih yetişti!» diyerek halkımızı hristiyanlaştırmak için akıl almaz metotlar uyguluyorlar.”

Hakîkaten Afrika, çok büyük yeraltı zenginliklerine sahip olması sebebiyle Batılı devletlerin iştahını kabartmakta ve maalesef sömürülmektedir. Avrupa’nın Afrika’ya bakış açısını göstermesi bakımından Kenya’nın kurucu devlet başkanı olan Jomo Kenyatta’nın şu sözü çok mânidardır:

“Avrupalılar geldiklerinde onların elinde İncil, bizim elimizde ise topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapatıp duâ etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda baktık ki; İncil bizim elimizdeydi, topraklarımız ise beyazların olmuştu.”

Yani günümüzde Afrika’nın hem maddî zenginlikleri elinden alınmış hem de misyonerlik faâliyetleriyle muharref bir dîne inanmaları sağlanmıştır. Böylece hem dünyaları hem de ukbâları mahvedilmiştir.

AFRİKA’NIN HRİSTİYANLAŞMASI
Yapılan araştırmalar göstermektedir ki geçen asrın başlarında Afrika’nın nüfusu 300 milyon iken Hristiyanların sayısı 9 milyondu ve bunun bütün nüfusa oranı sadece % 3’tü. Buna karşılık Müslümanların sayısı 165 milyon ve toplam nüfusa oranı ise % 55’ti.

2010 yılında nüfusu 1 milyar 13 milyon olan Afrika’da 577 milyon Hristiyana % 57 karşılık 293 milyon Müslüman % 29 bulunmaktaydı.

Bugün Hristiyanlık Batı’da neredeyse çökmüştür. Kiliselere umûmiyetle yaşlıların dışında kimse gitmemektedir. Hattâ kiliselerin birçoğu satışa çıkarılmaktadır.

Tüm Türkiye Bayram Namazından Sonra Gazze'ye dua olup akacak Tüm Türkiye Bayram Namazından Sonra Gazze'ye dua olup akacak

Dolayısıyla da hristiyan misyonerler bütün güçlerini Batılı devletlerin sömürüp fakir ve câhil bıraktığı Afrika’nın hristiyanlaşması için sarf etmektedirler. Üstelik muharref ve bâtıl bir akîdeyi yaydıkları için devâ ikram eder gibi yaparken aslında zehir saçmış olmaktadırlar. Bu hususta da kandırma, aldatma ve olduğundan farklı görünme yollarına başvurmaktan çekinmemektedirler.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam Tefekkür Ufku, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

Editör: Haber Merkezi