Rahim içindeki bebek; sindirim, dolaşım ve diğer sistemik faaliyetler bakımından anneye bağımlı durumdadır. Anne ve bebek arasında plasente (eş) dediğimiz husûsî oluşum sayesinde,

40 hafta boyunca anneye bağlı hayatını problemsiz şekilde sürdürür. Doğumla beraber bağımsızlığını kazanan bebeğin vücut sisteminin işleyişinde mühim değişiklikler olur.

Bu hızlı değişime ustalıkla adaptasyon sağlayamadığı takdirde ciddî sıkıntılar yaşayacağını gayet iyi bilmekte olan bebek, bununla ilgili hazırlıklarını tamamlamış olarak dünyaya gelmektedir.

YENİ DOĞAN BEBEĞİN AĞLAMASINDAKİ HİKMET?

Anne rahminde âciz bir şekilde hayatına devam eden bebeğin dolaşım sistemindeki bağlantıları ne anlatmaya, ne de anlamaya gücümüzün yetmeyeceği mâlumdur. Şartları farklı olan ortam için süresi belirlenmiş husûsî bir sistem inşâ edilmiştir. Mühim yerlere hayatî köprülerle bağlantılar kurulmuş, vakit tamam olduğunda bunlar ortadan kaldırılarak başka yapılara dönüştürülmek üzere kodlanmıştır.

Dünya hayatı gibi, rahim içindeki hayat da geçicidir. Muayyen vakte hasredilmiş kompleks bir işleyiş, yerini hayatın idâmesi için yine karmaşık, lâkin mükemmel olan başka bir işleyişe terk edecektir. Üstelik bu sistemin yerini alması, bebeklerin ilk nefesi ve ağlaması ile gerçekleşecektir. Bebeğin sesi, çığlık olup annesinin kulaklarına ulaştığında, gönlündeki ferahlık tebessüm ile yüzüne yayılırken, bebekte de nice sistemi devreye sokmak için âdeta düğmeye basmış olacaktır. İşte bu yüzden bebeğin ağlaması hayattır.

Ağlayarak nefes alırken, içinde kodlanmış sistemlerin şifreleri çözülür, kilitleri açılır. İçeride yaşamasını sağlayan nice bağlantı, burada hayatını tehlikeye sokacağı için birer birer kapatılır.

BEBEĞİN İLK AĞLAMASI

İlk ağlama ve ardından uzun bir süre, “bebeklerin iletişim dili” hep ağlamaktır. Düğümleri çözen ilk ağlama; sonrasında bazen acıkıp susamanın, bazen altını ıslatmanın, bazen üşümenin ve kucaklanma arzusunun dile gelip yansımasıdır, anne kalbine... Vücut sistemindeki şifreleri çözen ağlamanın mânâsı sır değildir, annelere... Neye ihtiyacı varsa onu verirler bebeklerine; mûcizevî gıdası olan anne sütünü verirken hem karınlarını doyururlar; hem de şefkatle kucaklayıp bağırlarına basarken, ruhlarını… Sükûnete bürünür ana kucağında yavrular, emniyette hissederler; âcizâne sığındıkları yerde sevgi ile sarmalandıklarında, sessizce teslim olurlar anne yüreğine… “er-Rahîm” olanın emanet ettiği yerde olmanın huzuru ile cennet kokularını ikrâm ederler.

Tıpkı yeni doğmuş âciz bir bebek gibi; hiçliğini bütün zerrelerinde hissederek, gönülden iştiyakla akıtılan gözyaşı; kilitli kalpleri açmaya namzet olur. Düğümler çözülmeye yol bulur. Günâhına mı ağlar kulu, af mı diler, bir şey mi talep eder? Yaratan Rabbi bilir onun şifresinin ne olduğunu; rahmet denizi dalgalanır da neye muhtaçsa onu gönderir kuluna; sarar-sarmalar onu… Cömertlik ve kereminden saçar üzerine; bin verir, bir dileyene… En emniyetli yerdedir kul; Rabbine teslim olduğunda… Seven gönle yaslanmış gibi ferahlatır; Allah için akıtılan gözyaşı, sadrı yıkar; dökülen damlalar, nefesi açar. Mü’min yüreğe ikram edilen duygular, müjdeler taşır “En Sevgili’nin fem-i saâdetinden” dökülen:

“Allah korkusuyla gözyaşı döken kişi, (sağılmış) süt memeye dönmedikçe Cehenneme girmez.” (Tirmizî, Zühd, 8/2311)

Ve hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyâmet gününde, gölgelenecek yedi kişiden biri olarak tebşir edilir; tenhâda Allâh’ı anıp gözyaşı döken kişi…

Ey Rabbimiz! Bize rızân yolunda tüketeceğimiz bir ömür bahşeyleyip; her hâlimizi rızân ile te’lif eyle! Doğarken; içimizdeki nice şifreleri çözerek akan gözyaşlarından hisseler devşirebilmeyi ve hadîs-i şerîflerdeki müjdelere mazhar olabilecek kıvamda bir gönül ile gözyaşı dökebilmeyi nasip eyle… Ey Kerîm olan Allâh’ım! Âmîn.

Kaynak: Dr. Betül Nefise İnal, Şebnem Dergisi, Sayı: 163 İLİM VE İHSAN

Editör: Haber Merkezi