Rasûlullah Efendimiz her hâliyle, ümmetin her ferdine misal idi. Âğniyâ-i şâkirîn / şükreden zenginlere de misal idi: Hayber’in fethinden sonra meydana gelen bolluk zamanında da hâlini değiştirmedi. Yine dâimâ ikrâm etti. Nitekim Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in mübârek hânesine, ganîmetler ve hediyeler gelirdi. Fakat O -sallâllâhu aleyhi ve sellem- eline geçeni dağıtmadan rahat edemezdi. O, fakirlerin doymasıyla açlığını unuturdu. Îsâr; «hâne-i Peygamber»in öyle ayrılmaz bir vasfı idi ki, Âişe Annemiz, şöyle buyurmuştur: “Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in aile efrâdı; Medine’ye geldiği günden vefât ettiği güne kadar, üç gün arka arkaya buğday ekmeğiyle karnını doyurmadı.” (Müslim, Zühd, 20) Diğer bir rivâyette de şöyle buyurmuştur: “Dilesek doyabilirdik. Fakat Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kendinden ferâgat ederek, yani mü’min kardeşini kendine tercih ederek îsâr ederdi.” (Beyhakî, Şuab, III/62 [1396]) O -sallâllâhu aleyhi ve sellem- fukarâ-i sâbirîne / sabreden fakirlere de bir misaldi: Ümmeti açlıktan karnına taş başladığı zaman; O iki taş bağlardı. Onları doyurmadıkça doymazdı. Rivâyetlere göre, kendisinden zenginlik için duâ isteyenlere şöyle demişti: “–Benim hâlim sana misal değil mi?” “Şükrünü edâ edebileceğin az mal, şükrünü edâ edemeyeceğin çok maldan hayırlıdır.” (Taberî, Câmiul-Beyân, XIV, 370) KAYNAK: İLİM VE İHSAN