Yenidoğan Yoğun Bakım Uzmanı Dr. Banu Mutlu Özyurt, bebeğini kucağına alan çiçeği burnunda annelerin, aile büyüklerinin iyi niyetli geleneksel uygulamalarıyla modern tıp yöntemleri arasında kaldığına dikkat çekerek, "Bebeğin gözüne sürme çekmek, sarı tülbentle sarılık geçirmeye çalışmak, sıkı kundaklamak ve tuzlamak gibi yöntemlerden uzak durun” dedi. 
Doğumdan sonraki ilk 4 haftalık bebeği uzmanlar ‘yenidoğan’ olarak tanımlıyor. Bebeğin bu döneminde anneler korku, heyecan, mutluluk ve endişe gibi birçok duyguyu aynı anda yoğun olarak yaşıyor. Yeni anneler, kitaplardan okudukları, arkadaşlarından duydukları, aile büyüklerinden öğrendikleri bilgilerle ikilem içinde kalıyor. Modern tıp yöntemleri yanında geleneksel yöntemlerin en fazla uygulandığı bu dönemin, belki de bebeğe en fazla zarar verilen dönem olarak öne çıkabileceği belirtiliyor. 
VM Medical Park Mersin Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakım Uzmanı Dr. Banu Mutlu Özyurt, Türkiye'de çocuk sağlığını etkileyen en önemli sorunun yenidoğan bakımına ilişkin olduğunu vurguladı. “Bebek bakımı, sağlıklı büyüme ve gelişmeyi kapsayan birtakım uygulamalar ve hareketlerdir” diyen Özyurt, “Doğum sonu dönemde yapılan ve özellikle sağlık açısından zararlı olan bazı geleneksel uygulamalar, bebeğin iyileşme sürecini uzatabiliyor, etkin tedavi almasını engelleyebiliyor, sakatlık, hastalık ve hatta ölümle sonuçlanabiliyor" diyerek aileleri uyardı. 



"İyi niyetli gelenekler kötü bitmesin" 
Ülkemizde aile bağlarının çok güçlü olduğunu hatırlatan Uzm. Dr. Özyurt, doğum ve lohusalık dönemlerinde genellikle kayınvalide, büyükanne, teyze, hala gibi aile yakınlarının bebeği ve anneyi yalnız bırakmadıklarını, yardımcı olmaya çalıştıklarını belirterek, çiçeği burnunda annelerin ise bu yaklaşımlarla doktorun tavsiyeleri arasında kaldığına, hatta kimi zaman özellikle kayınvalide ile gelinin arasının bile açıldığına dikkat çekti. Uzm. Dr. Özyurt, "Aile büyüklerini kırmadan, masum olan uygulamalar yapılabilir. Ancak, nazar boncuğu ve altın takma gibi geleneklerin bazıları masumken, bazıları bebeğe zarar verebiliyor, onlara karşı dikkatli olmak gerekiyor. Örneğin günümüzde hala devam eden sıkı kundak yapmak bebekte kalça çıkıklığına, göze sürme çekmek enfeksiyona, ilk defa emzirmek için üç ezan vakti beklemek bebekte kan şekeri düşmesine neden olur. Bebeği tuzlayarak uzun saatler bunu vücudunda tutmak, bebeğin sadece tenine değil beyin fonksiyonlarına zarar veriyor, hücreleri çalışamaz hale geliyor” ifadelerini kullandı. 

"Şımarmaz korkmayın ağlayınca kucağınıza alın" 
Uzm. Dr. Özyurt, annelere önerilerini ise şöyle sıraladı: 
"Bebek büyütürken yapılan en önemli hata, 'şımarır, hep kucak ister' gerekçesiyle bebeğin en büyük gereksinimi olan kucaklanmanın karşılanmaması. Oysa tam tersine kucaklamak, anneyle bebek arasında güvenli bağı kurulmasını sağlar. O nedenle, ağlayan bebeği sık sık kucaklayın. Annenin kucağı, babanın kolları onun sığınağı, annenin memesi onun emziğidir. Bebekler kucağa alındığında ağlaması kesilir. Bu durum, dokunma esnasında oksitosin denilen gevşeme hormonunun devreye girmesinden dolayıdır. Bebeklerinizi her ağladıklarında kucaklayın. Bu, ileride insanlarla kaliteli ilişki kurması açısından da önemlidir. Yapılan araştırmalar, bebeklerin yaşama içgüdülerinin desteklenmesi, duygusal gelişiminin sağlıklı ilerlemesi ve fiziksel gelişimleri için kucaklanmaya ihtiyaç duyduklarını gösteriyor. Bebeğin enfeksiyonlara en açık olduğu dönem özellikle ilk doğduğu günlerdir.

Bu dönmede onu hastalıklara karşı en iyi koruyacak faktör anne sütüdür. Özellikle anne göğsünden ilk gelen turuncu renkli, ağız dediğimiz süttür. İçinde bağışıklık sistemini güçlendirecek faktörler vardır. Bazı inanışlarda, ilk ağız sütü dediğimiz kolostrum bebeğe verilmeyip bereket olsun diye toprağa atılır. Bebeğin bu kolostruma ihtiyacı vardır ve onun ilk aşısıdır diyebiliriz. İlk defa emzirmek için beklemek de ağız sütünü tehlikeye atan diğer bir geleneğimiz. Bu uygulama, aynı zamanda bebekte kan şekeri düşmesine neden olur. Bebekler, bağırsak gelişimi için ve kan şekerinin düzenlenmesi için doğumdan hemen sonra ilk bir saat içinde sadece anne sütü ile beslenmeli, şekerli su verilmemeli.” 



"Sarılık floresan ışığıyla, sarı tülbentle geçmez" 
Yenidoğan her bebekte bir miktar sarılık görüldüğünü söyleyen Uzm. Dr. Özyurt, bebekler doğduktan birkaç gün sonra cilde sarı rengini veren 'bilirubin' adı verilen bir maddenin ortaya çıktığını belirterek, "O dönemde her bebek bir miktar sararır. Bu maddenin çok yükselmesi durumunda müdahale edilmesi gerekir. Bu yükselme beynine zarar verebilir, sakatlıkla, işitme kaybı ve zekâ geriliği ile sonuçlanabilir. Biz hekimlerin sarılık geçiren çocuklara ışık tedavisi uyguladığımızı gören aileler, ‘bebeği güneş ışığına tutarsak, floresan ışığı altında yatırırsak geçer’ gibi bir düşünceye kapılıyor. Bazı aileler de üzerini sarı tülbentle örterek sarılığı geçireceklerine inanıyor. Bizim verdiğimiz ışık farklı dalga boyunda, farklı miktarda ve açıdadır. Sarılıkta ailelerin evde yapacağı en doğru şey bebeği anne sütüyle sık sık beslemektir, tülbent, floresan ya da güneş ışığı değildir" şeklinde konuştu. 



"Bir memeyi tam emmeden diğerine geçmeyin" 
Bebeği emzirirken annelerin genellikle teknik bir hataya düştüğüne de dikkat çeken Uzm. Dr. Özyurt, "Biraz bir memeyi biraz da diğer memeyi emzirmenin iyi olduğunu sanıyor. Ancak tam tersine, bebek memenin bir tanesini tam bitirdikten sonra, eğer hala doymadıysa diğer memeye geçilmeli. Çünkü memeden gelen ilk süt, sudan ve karbonhidrattan zengin, sonradan arkadan gelen süt ise yağdan zengin, kalorisi yüksek bir süttür. Eğer biz hep ön sütü emzirirsek, bu sefer bebek yeteri kadar kilo alamaz, yeterli besini alamadığı için uykuya dalamaz, huzursuz olur. Bu durumda aileler sütün yetersiz olduğu, yeterince beslenemediği gibi yanlış düşüncelere kapılarak hazır mamaya geçiş yapabiliyor. Bebeğe ilk 3 ay yalancı meme vermeyin. Yalancı memeye alışan bebek, anne memesini kavramakta zorluk çeker" diye konuştu. 

Editör: Haber Merkezi