Çoğumuz eskilerden dem vurur, eskiden böyleydi... cümlelerini çok sık duyarız.

Tıpkı özlemini “ah o eski Ramazanlar” sözüyle dile getiren büyüklerimiz gibi...

Cumhuriyetin kurulumuyla başlayan yeni dil, yeni kıyafet, yeni akım, yeni yaşantı, dine yeni bir soluk kazandırma çabası bize adeta uyarıyı veriyordu. Bunun adıydı Kültürel yozlaşma…

Bu yeni soluğa direnen ender şahsiyetler elbet vardı. Lakin hiçbiri “yeni inkılabın” önünde duramadı.

Değişen dünya şartlarını göz ardı etmiyoruz elbetteki.  Lakin insan geçmişiyle var olur. Benlik kazanır. Hiçe sayılan hasır altı edilen geçmiş , tarihte iz bırakmış bir milleti “medeniyete” taşımaz!

Merhum Mehmet Akif’in defaatle belirttiği Milli Marşımızda bize empoze edilmeye çalışılan medeniyet kavramının “tek dişi kalmış canavar” olarak tasvir etmesi bile yetmedi kültürel yozlaşmamıza.

Bu toprakları bize vatan yapan geçmişimizdi. Bizden ‘ç’alındı… Medeniyet adına bize dayatılan her yenilik (reform, inkılap) bizi kültürümüzden adım adım uzaklaştıran bahaneler oldu.

Cumhuriyetin yüzüncü yılına gireceğimiz şu zamanda, tarihimizde onlarca örneği olan daha 15’inde İslam’a sancaktar olan ve İslam’ın ilk öğretmenlerinden olan Mus’ab bin Umeyr, Bizans’a diz çöktüren Fatih Sultan Mehmet, Dehasıyla ve Yürüttüğü Denge Siyasetiyle Avrupa’yı titreten Sultan Abdülhamid Han ve daha nicesini unutturan eğitim sistemimiz burada en büyük sorumlu.

 Cumhuriyetin ilanından süre gelen zaman zarfında kahramandan çok hain üretti ise bu sistem durup düşünmek nerede yanlış yaptık demek gerekir. Sözde vatansever ittihat ve Terakkiciler, Fetocuar, Darbeciler, Gladyocular, Apocular ve yeni zuhur eden “Zulüm 1453’te başladı” diyen niceleri….

Eğitim sistemimiz neslimizi kültürel yozlaşmaya götürüyorsa artık durup düşünmeli ya bindiğimiz trenden inip özümüze dönmeli ya da bindiğimiz treni özümüze çevirmekten başka çaremiz yoktur.

İslam’ın sancaktarı olması beklenen Türkiye gençliğinin para, fuhşiyat, edepsizliği edepten sayma, ahlaksızlığı özgüven sayma dini sadece Cuma gününden ibaret sanma batağından kurtarmak evvela anne babanın sonra onları yetiştiren devlet babanın sorumluluğunda.

Geçtiğimiz günlerde 10 Kasım Mustafa Kemal’i anma törenlerinde daha neyin ne olduğunu idrak edemeyecek yaşta çocuklarımıza kendilerine emanet edilen öğretmen/idareciler tarafından cansız heykel önünde diz çöktürülüp secde pozisyonuna getirtilmesi kültürel yozlaşmanın ne mahiyete erdiğinin en vahim örneği…

Aksaray’da eğitim kurumunda bazı ebeynlerin otizmli çocukları dışlaması hatta okullarında istemediğine dair protesto etmeleri kültürel yozlaşmanın ne denli vahim sayılacak yerle vardığının en bariz kanıtı.

Mensubu olduğumuz dinin “Arap olanın Arap olmayana üstünlüğü yoktur” sözü, Türkiye’nin yüz yıllarca Müslüman Alemine Halifelik, hamilik yaptığı gerçeği unutuluyor, adeta hatırlanmak, hatırlatılmak istenmiyor maalesef…

Küçük hesaplar peşinden koşulup olması gereken unutuluyor. Feraset Basiret kavramlarının altı oyulup içi boş bir toplum inşa ediliyor.

Oysa Mü’minin ferasetinin kaynağı, Allah’ın kalbine ilka ettiği iman nurudur. İman nuru bir kez mü’minin kalbine düşünce, artık o andan itibaren “dünyayı aydınlatan büyük bir elektrik lambasının düğmesine dokunulmuş gibi” her şey aydınlanmaya başlar.

Basiretiyle kendi ayıbını gören ve günahlardan kendisini alıkoyan kimseler toplumu güzelleştirir.

Zira "Basiret sahibi duyduğunda düşünen, baktığında (hakikatleri) gören ve ibretlerden öğüt alan kimsedir."